Kargo Şirketlerinin Sorumluluğu

Bilindiği üzere, internet üzerinden sipariş edilen bir ürünün dağıtım aşaması kargo şirketleri aracılığıyla gerçekleştirilir ve taşımacı eşyayı taahhüt ettiği yere kadar götürmekle yükümlüdür. Ancak bu süreçte ürünlerde kırılma, dökülme, bozulma gibi birçok problem oluşabilmektedir. Aynı zamanda sipariş edilen ürünün kargo firması tarafından geç ulaştırılması sonucu mağduriyetler yaşanabilmektedir. Kargo firmalarının tüm bu mağduriyetlere ilişkin sorumluluğu bulunmaktadır. Ayıbın üretim veya dağıtım aşamalarından hangisinde meydana geldiğinin tespit edilemediği durumlarda ise gerek satıcı gerekse de kargo şirketleri ayıptan müteselsilen sorumludurlar. 

Nitekim, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.01.2018 Tarih, 2016/ 13250 E., 2018 / 495K. Sayılı kararında eksik teslim edilen mal hususunda ‘‘eksikliğin hangi davalıda olduğunun tespit edilemediği, ancak her iki davalının davacıya karşı müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, davalıların kendi aralarındaki sorumluluğun davacıya yansıtılmadığı gerekçesiyle’’ müştereken ve müteselsilen davacıya karşı sorumlu olduklarına karar verilmiştir. Bu anlamda kargo şirketi malın eksik yahut geç ulaşmasındaki ayıplardan sorumlu tutulacak aksini ispat yine kargo şirketine ait olacaktır. 

Gönderici ve kargo şirketleri arasındaki usul ve esaslar ve bunlardan doğacak sorumluluklar ile eşyanın teslim anından teslim edilinceye kadar kargo şirketlerinin sorumluluğu gibi hususlar, 4925 sayılı Karayolları Taşıma Kanunu ve 08.01.2018 tarihli ve 30295 sayılı Karayolu Taşıma Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden bazıları şu şekildedir:

• Yönetmelik 40/9. maddesinde; ‘‘Yetki belgesi sahipleri; eşya, kargo ve bagajları, teslim aldıkları andan teslim edinceye kadar, eşyanın, kargonun veya bagajın tamamen veya kısmen kaybından, zayiinden, hasara uğramasından, çalınmasından, güvenliğini sağlamaktan, teslim aldıkları şeklini muhafaza etmekten, korunması ve taşınmasından sorumludurlar.’’ olarak düzenlenmiştir. Buna göre, kargo şirketi göndericinin teslim ettiği eşyadaki hasardan sorumludur.

• Öte yandan Karayolları Taşıma Kanunu. 8.maddesinde; ‘‘Gönderen, eşyanın varış noktası, cinsi, miktarı ve nitelikleri ile diğer önemli bilgileri tam ve doğru olarak taşımacıya bildirmek zorundadır. Yanlış ve eksik bildirmelerden doğacak her türlü sorumluluk gönderene aittir. Taşımacı, bir ihbar veya şüphe halinde yetkili ve görevlilerin huzurunda eşyayı kontrol ettirebilir.’’ düzenlenerek kargo şirketinin sorumluluğunun gönderenin eksik bilgilendirmesi durumunda gönderici aleyhine kalkacağı düzenlemiştir. 

• Yönetmelik 39.maddesi 1. fıkrasında ‘‘Yurtiçi eşya ve kargo taşımalarında taşıma irsaliyesi ve taşıma senedi düzenlenir.’’denilerek gerekli belgeler belirtilmiştir. Bu kapsamda göndericinin düzenleyeceği taşıma irsaliyesinde eşya hakkında detaylı düzenleme yapması önemlidir. Göndericinin eşyanın cinsine göre ambalajlama yapması da önem ifade etmekte, aksi takdirde sorumluluk kendisine ait olacaktır.

• Yönetmelik 43.maddesinde düzenlenen kargo şirketlerinin bir diğer yükümlülüğü; ‘‘….,adreslerinde teslim edilmek veya ödenmek üzere dağıtıma götürülüp de herhangi bir nedenle dağıtım imkanı sağlanamayarak alıcılarına haber kağıdı bırakılmış olan kargoları/gönderileri, teslimat adresine en yakın olan merkez, şube veya acentelerinde toplam 3 gün süreyle bekletmek, bu süre sonunda alıcısı tarafından teslim alınmayan kargoları/gönderileri ise, gönderene iade etmekle yükümlüdürler. Ancak kargo/dağıtım işletmecisinin bu süre içerisinde gönderiyi ikinci defa adrese teslim etme zorunluluğu bulunmamaktadır.’’ olarak düzenlenmiştir.

İlgili mevzuat hükümlerinden de açıkça görüldüğü üzere, eşyanın satıcıdan alınarak alıcıya teslim anına kadar geçen süre içerisinde kargo şirketlerinin birçok sorumluluğu bulunmakta olup bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmemenin sonuçları da ayrıca düzenlenmiştir. Elbette bu aşamada tüketici de ilgili eşyanın takibi ve gerekli bilgilendirmeleri yerine getirmelidir. Zira eşyanın teslimine kadar olan sürecin yanında teslim anında da uyuşmazlığa konu durumlar meydana gelmektedir.

Sipariş edilen ürün teslim edilmekle birlikte, teslim edilen malın sonradan yanlış, eksik veya hatalı olduğu ortaya çıkabilmektedir. Teslim alındıktan sonra ayıplı malın ispatı tüketiciler açısından büyük güçlük ortaya çıkarmaktadır. Bu anlamda tüketicinin hak ve yükümlülüklerini bilmesi şarttır. 

Öncelikle belirtmek gerekir ki, satın alınan mal, tüketici tarafından kargo teslimatı esnasında mutlaka incelenmeli; satın alınan malın eksik veya hatalı olup olmadığı, faturanın mevcut bulunup bulunmadığı kontrol edilmeden kargo görevlisinin belgeleri imzalanmamalıdır. İnternet üzerinden alışverişte dağıtım kolunu gerçekleştiren kargo şirketlerinin, teslim anına kadar meydana gelen ayıplardan sorumluluğu doğmaktadır. Bu bağlamda malı teslim almadan yapılacak inceleme sonrasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklar açısından kargo görevlisine hazırlatılabilecek ‘Hasar Tespit Tutanağı’ büyük önem arz edecektir. Her halükarda ileride doğacak uyuşmazlıklar açısından teslim edilmeyen veya eksik teslim edilen eşyalar hakkında kargo şirketinin bilgilendirilmesi önemlidir.

Uygulamada kargo görevlilerinin kimi zaman ürünü kontrol etmek isteyen tüketicinin bu isteğini uygulamaktan kaçındığı görülmektedir. Bu tamamen hukuka aykırı bir tutumdur. Ancak bu hallerde tüketici kargoyu teslim alacak olursa; mutlaka imzaladığı belgeye “Kontrol edilmeden teslim alınmıştır” notunu düşmesi, ürünün ayıplı çıkması halinde kargo şirketinin sorumluluğuna başvurmayı sağlayacaktır. Teslim alındıktan sonra ayıplı olduğu görüldüğü takdirde, yine durum derhal satıcıya ve kargo şirketine bildirilmelidir.

Bazen de kargo şirketinin bünyesinde kargo görevlilerinin ihmali veya hatası gibi durumlar sonucu sipariş edilen ürünün geç teslim edilmesinden kaynaklı sorunlar oluşabilmektedir. Bu gibi durumlarda da kargo şirketleri tüketicinin uğradığı maddi ve manevi zarardan sorumlu olacaktır. Örneğin, önemli günler için yemek veren bir şirketin internet üzerinden aldığı teknik teçhizatın kargo görevlisi tarafından geç ulaştırılması sonucu zarara uğrayan kişi bunun tazminini kargo şirketinden talep edebilecektir.

Konuyla ilgili Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/1934 E., 2016/8314 K. sayılı ve 20.10.2016 tarihli kararında, “…davalı kargo şirketinin davacı tarafından gönderilen gönderiyi gerçek alıcısına teslim etmekle borcundan kurtulmasının mümkün olduğu, kargo şirketinin kendisine karşı gerçekleştirilen sahtecilik işlemine dayanarak yapılan işlemde bir kusurunun bulunmadığı yolundaki savunmayla zarara uğrayan davacıya ödemeden kaçınamayacağı, her ne kadar davalı tarafça kargo paketi içeriğinin kargo şirketine davacı tarafça beyan edilmediği iddia edilmiş ise de davalının kendi çalışanlarının yargılandığı ceza dosyasında paket içeriğinde cep telefonu bulunduğunu kabul ettiği gerekçesiyle; davanın kabulüne, 51.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline” anılan hususa işaret edilmiştir. 

Pandemi Dönemlerinde Bireylerin Cezai Sorumluluğu

Toplumun sağlık, huzur ve güvenliğini korumak devletin en önemli görevleri arasında yer almaktadır. Anayasa’nın 56. maddesinde de hüküm altına alındığı gibi herkes sağlıklı bir yaşam sürme hakkına sahiptir. Sağlıklı bir toplumda yaşama hakkı, aynı zamanda bu toplum içinde yaşayan her bir bireyin devletin buna dair alacağı tedbirlere uyma yükümlülüğünü doğurmaktadır. Güncel örneğiyle, Covid-19 hastalığı gibi toplum sağlığını tehlikeye düşürecek durumların varlığında devletler sıkı önemler alarak hastalıkların engellenmesini amaçlamaktadır. Bu kapsamda devletler daha sıkı önlemler alabilmek ve olağanüstü yönetim usullerinin uygulanmasını sağlamak adına olağanüstü hal ilan edebilmektedirler. Devlet bu dönemde; bölgenin belirli yerlerinde yerleşimi yasaklamak, belirli yerleşim yerlerine girişi ve buralardan çıkışı sınırlamak, belli yerleşim yerlerini boşaltmak veya başka yerlere nakletmek, resmi ve özel her derecedeki öğretim ve eğitim kurumlarında öğrenime ara vermek ve öğrenci yurtlarını süreli veya süresiz olarak kapatmak gibi 2935 sayılı Kanun’da düzenlenen birçok tedbiri alabilecek ve alınan bu önemlere herkesin uyma zorunluluğu hasıl olacaktır.

Devletin Salgın Hastalık Dönemlerinde Alacağı Tedbirlerin Yasal Dayanağı Var Mıdır ?

Kamu sağlığının tesisinde devletin alacağı tedbirler büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda devlet vatandaşların bedeni, zihni, sosyal bakımdan sağlığını koruma görevini Sağlık Bakanlığı eliyle icra eder. Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının teşkilat, görev, yetki ve sorumlulukları, 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile düzenlemiş ve bulaşıcı, salgın ve sosyal hastalıklarla savaşarak koruyucu, tedavi edici hekimlik ve rehabilitasyon hizmetlerini yapma görevi Sağlık Bakanlığına verilmiştir.

Bunun yanında 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Sağlık Bakanlığı; o Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi, o Teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, o Uluslararası önemi haiz halk sağlığı risklerinin ülkeye girmesinin önlenmesi, o Sağlık eğitimi ve araştırma faaliyetlerinin geliştirilmesi gibi birçok konuda yetkilendirilmiş ve bu amaçla hangi tedbirleri alacağı düzenlenmiştir.

Sağlık Bakanlığı’nın taşra teşkilatı yapılanmasında yer alan Toplum Sağlığı Merkezleri ise bu dönemlerde bölgedeki toplumun sağlığını korumak ve geliştirmek amacıyla bulaşıcı hastalıklar, bağışıklama ve salgın kontrolü hizmetini yürütebilmektedir. İlgili ve kapsamlı düzenlemeler Toplum Sağlığı Merkezi ve Bağlı Birimler Yönetmeliğinde düzenlenmiştir.

Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranmanın Yaptırımı Nedir ?

Kamu sağlığına karşı suçlar Türk Ceza Kanunu’nun 185-196.maddelerinde

düzenlenmiştir. Konuyla ilgili olarak Türk Ceza Kanunu’nun 195.maddesi;

“Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmünde alınan tedbirlere uymamanın yaptırımı açıkça belirtilmiştir. Buna göre Kanun hükmü gereği bulaşıcı hastalık taşıyan kişi bununla ilgili tedbirlere uymak zorundadır, aksi takdirde cezalandırılması sözbkonusu olacaktır.

Bulaşıcı Hastalık Taşıyan Kişinin Bu Hastalığı Kasten Başkalarına Yaymasının Sonuçları Nelerdir ?

Bulaşıcı hastalık taşıyan kişi, bunu bildiği halde, kasten hastalığı yaymak amacıyla hareket ederek hastalığı bir başkasına bulaştırdığında Türk Ceza Kanunu uyarınca yaralama suçunu işlemesi gündeme gelecektir. Yine kasten bulaştırdığı hastalığın neticesinde kişinin ölümüne sebep olacak olursa; kasten öldürme suçu unsurlarının oluşup oluşmadığı incelenecektir. Ayrıca somut olayın özelliklerine göre teşebbüs de değerlendirilebilecektir.

Bulaşıcı Hastalık Dönemlerinde Toplumu Paniğe Sürükleyen Kişilerin Bundan Doğacak Sorumluluğu Nedir

Özellikle bulaşıcı hastalıkların toplum için ciddi bir tehdit halini aldığı durumlarda toplumda panik ve korku ortamının oluşturulması ağır sonuçlara sebep olacaktır. Türk Ceza Kanunu ‘Kamu Barışına Karşı Suçlar’ bölümü 213.maddesinde; ‘‘(1) Halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun silahla işlenmesi halinde, verilecek ceza, kullanılan silahın niteliğine göre yarı oranına kadar artırılabilir’’hükmü uyarınca halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit suçunun yaptırımını düzenlemiştir. Bu bakımdan gerek sosyal medya hesaplarından gerekse diğer internet sitelerinden halk arasından panik ve korku ortamına sebep olacak şekilde tehdit fiili, suç oluşumuna sebep olacaktır.

Özetle;herkes sağlıklı ve huzurlu bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Sağlıklı bir çevrenin inşasında devletin alacağı önlemlerin yanında herkesin sorumlulukları doğmaktadır. Bu sorumluluklar kamu sağlığının tesisinde bir zorunluluk aynı zamanda da her bireyin topluma karşı görevidir. Özellikle salgın hastalık dönemlerinde gerek devlete gerekse de bireylere önemli roller düşmektedir. Bu süreçlerde kamu sağlığının korunması yönünde atılacak önlemlere uymayan kişilerin cezai sorumluğu da pek tabii doğacaktır.

Sosyal Medya Aracılığıyla İşlenen Hakaret Suçu

ilindiği üzere, günümüzde iletişim olanaklarının artması ve çeşitlenmesi beraberinde sosyal medya aracılığıyla iletişimin en fazla başvurulan haberleşme alanı haline gelmesine yol açmıştır. Bununla da kalmayıp birçok platformda kişiler özel hayatlarına dair pek çok paylaşımda bulunarak bunlarla ilgili diğer kişileri yorum ve görüşlerini de alabilmektedir. Elbette tüm bunlar bu alanda da birtakım suç unsurları oluşturabilmekte ve kişiler bu platformlar üzerinden hakarete maruz kalabilmektedir.

Türk Ceza Kanunu, ‘Şerefe Karşı Suçlar’ başlığı altında düzenlenen hakaret suçu Kanun’un 125. Maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır:

‘‘Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.’’

Hakaret suçu gıyapta ve huzurda işlenebilmektedir. Sosyal medyada bu suçu işleyen kişi yüz yüze olmasa dahi kanun hükmü gereğince fiili huzurda işlemiş sayılacaktır.

125.maddenin devam eden 3.fıkrasında hakaret suçunda cezayı artıran haller düzenlenmiş olup şu şekildedir:

‘‘Hakaret suçunun; a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz’’

Kimliği Belirsiz Fail Nasıl Tespit Edilir?

Sosyal medyada hakaret suçunda, tespiti en zor konu suçun suçu işleyen failin kimliğine ulaşılmasıdır. Zira, Instagram, Twitter, Youtube veya Facebook gibi sosyal medya platformlarında kişiler, beğenmedikleri veya herhangi bir sebeple eleştirmek istedikleri kişileri kendi kimliklerini saklamak suretiyle ‘sahte hesap’ açarak hakaret eden paylaşımlarda bulunabilmektedir. Bu hesapları kullanan kişilerin kimliğinin tespiti bazı durumlarda zor olabilmektedir. Bu aşamada öncelikli olarak IP adresinin tanımını yapmak doğru olacaktır: IP adresi, İnternet Protokol Adresi anlamına gelmekte olup internete bağlanan her bilgisayarın ya da elektronik cihazın bir IP numarası bulunmaktadır. Bu numara sayesinde diğer cihazlarla da iletişim kurabilmesi sağlanmakta ve abonenin bilgileri ve cihazın bulunduğu konuma ulaşılabilmektedir. Bu kapsamda suçun tespiti açısından öncelikle, suçun işlendiği sırada internete hangi IP(İnternet Protokol Adresi) numarasından girildiği tespit edilmekte ve IP numarasının tespitinin ardından bu numaranın kime ait olduğu bilgileri BTK’dan veya erişim sağlayıcısından öğrenilebilmektedir. IP sorgulama işlemi soruşturma aşamasında savcılık makamı kovuşturma aşamasında ise mahkemeler eliyle icra edilecektir. 

Bununla beraber IP adresinin yurtdışında bulunması halinde bilgilere ulaşma güçlüğü yaşanabilmektedir.  Youtube, Twitter, Facebook gibi birçok sosyal medya hesabının merkez ofisleri yurtdışında olup Türkiye’de temsilciliği bulunmamaktadır. Bu sosyal medya siteleri aracılığı ile işlenen bu suçlarda IP bilgilerine yalnız ‘Uluslararası Adli İstinabe’ yoluyla ulaşılabilmektedir. Ancak ABD merkezli sosyal medya siteleri çocuk pornografisi gereği niteliği gereği ağır belli bazı suçlar dışında bu bilgileri paylaşmamaktadır. Sosyal medya aracılığıyla işlenen hakaret suçu da bu suçların arasında yer almamakta olup ve failin tespitinde sorunlar yaşanmaktadır. Hakarete konu suçu işleyen kişinin kimlik bilgilerinin paylaşılmamasının en önemli sebebi ilgili söz konusu haksız fiilin merkez ofisi yurtdışında bulunan ülkece cezai yaptırıma tabi olmayışıdır. 

Bir diğer husus, IP adreslerinin değiştirilebilir olması, delil olarak kullanılmasındaki güvenilirlik açısından sorun oluşturmaktadır. Bu yüzden muhakkak uzman bir bilirkişi marifetiyle bu adreslerin değiştirilip-değiştirilmediği kontrol edilmeli ve kapsamlı bir araştırma yapılmalıdır. 

Sosyal Medyada Hakaret Suçunun Alenen İşlenmesinin Yaptırımı Nedir?

Sosyal medyada işlenen hakaret suçunun alenen işlenmesi durumu Türk Ceza Kanunu’nun 125.maddesi 4.fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; ‘‘Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.’’ şeklinde düzenlenmiştir.

Bu kapsamda suçun yalnızca mağdura özel bir ileti göndererek işlenmesi durumunda suçun faili basit haliyle cezalandırılacakken, failin herkesin görebileceği şekilde bir yorum yapması, gönderide bulunması gibi hallede ise ceza altıda biri oranında artırılacaktır. Örneğin, herkese açık Twitter hesabı üzerinden mağdura yönelik hakaret içerikli bir gönderi paylaşılması alenen işlenmiş sayılacaktır. Ancak bu paylaşım mağdurun Instagram ‘Direct Message(DM)’ üzerinden gönderilecek olursa suçun basit hali vücut bulacak ve artırım uygulanmayacaktır.

Sosyal Medyada Hakaret Suçunun Mağduru Olan Kişi Ne Yapmalıdır?

İnternetin çok hızlı bir şekilde iletişim kurabilme konusundaki katkısı çoğu zaman olumlu sonuçlansa da Facebook, Instagram, Twitter gibi sosyal medya sitelerindeki bir paylaşımlar hakaret suçunu işleyen kişilerin bu içerikleri kısa sürede silmelerine de sebep olmaktadır. Suçun mağduru kişinin, buna dair delilleri kısa sürede toplaması bu kapsamda ekran görüntüsü alması son derece önem arz etmektedir. 

Belirtmek gerekir ki, mağdurun ‘ismi açıkça belirtilmeden veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa’ Türk Ceza Kanunu ismin belirtilmiş olduğunu varsayarak hakaret suçunun mevcudiyetini Kanun 126. maddesinde kabul etmiştir. Bu durumda da suçun mağduru yine gerekli yollara başvurabilecektir.

Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus, hakaret suçunun şikayete bağlı bir suç olmasıdır. Şikayet süresi 6 ay olarak düzenlenmiş olup, bu süre içerisinde şikayette bulunulmaması hak kayıplarına yol açabileceğinden süre dikkate alınmak suretiyle savcılığa derhal suç duyurusunda bulunmak uygun olacaktır. Bu 6 aylık süre, suçun sosyal medya üzerinden işlenmesinden itibaren değil, hakaret eden kişinin kimliğinin öğrenildiği tarihten itibaren başlar. Şikayete bağlı bir suç olan hakaret suçu aynı zamanda Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen uzlaşma müessesesine de tabi bir suçtur. Taraflar bu aşamada uzlaşacak olurlarsa uzlaşma anlaşması yapılır ve Cumhuriyet Savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir. Taraflar bu süreçte uzlaşamazlarsa yargılamaya kaldığı yerden devam edilir.

Öte yandan hakaret suçu doğrudan mağdurun şeref ve haysiyeti hedef alınarak özellikle manevi zarar meydana getiren suçlardır. Kişinin manevi zararının, ruhsal dünyasında meydana gelen üzüntü, kaygı ve yıpranmanın giderilmesi amacıyla suçun mağduru kişilik haklarına saldırıda bulunan faile karşı manevi tazminat davası açabilecektir. Suçun alenen işlenmesi, sosyal medya hesabında paylaşımı gören kişiler, hakaretin işleniş biçimi, kusur oranı, tarafların sıfatı ve işgal ettikleri makam, sosyal ve ekonomik durumları Yargıtay tarafından manevi tazminat davasında miktarı etkileyecek faktörlerden sayılmaktadır. Örneğin dünyaca ünlü bir yıldız hakkında sosyal medyada hakaret suçu sonucu gittikçe yayılarak büyük yankı bulan tarzda paylaşımlar ile gizli bir hesap üzerinden yapılan bir paylaşım aynı değerlendirmeye tabi tutulmayacaktır.

İçeriğin Kaldırılması Mümkün Müdür?

Sosyal medya platformları üzerinden mağdur hakkında yapılan hakaret içerikli yorumların ve gönderilerin kişinin şeref, onur ve saygınlığı üzerinde etkisi göz ardı edilemez. Bu bakımdan, hak ihlallerinin önüne geçmek amacıyla erişimin engellenmesi kurumu düzenlenmiş, bu düzenlemeler 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’da yerini bulmuştur. Kanun gereği sosyal medya ortamında yapılan hakaret nedeniyle kişilik hakları ihlal edilen kurum ve kuruluşlar içeriğin kaldırılmasını içerik veya yer sağlayıcısından isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir. İçerik sağlayıcısı; internet ortamı üzerinden kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişileri ifade ederken Yer sağlayıcısı; hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten gerçek veya tüzel kişileri ifade etmektedir. 

Sosyal medyadaki kişilik haklarını ihlal eden hakaret içerikli paylaşımların kaldırılması ilgili URL adresi belirtilerek, içeriğin kaldırılması talebiyle olacaktır. Ancak bazı durumlarda yalnıza ilgili kısım veya bölümün internet üzerinden erişimin engellenemediği ve ihlalin kaldırılamadığı zorunlu durumlarda hakim, internet sitesinin bütününe erişimin engellemesine de karar verebilir. Bu kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.

Sulh Ceza hakimi, erişimin engellenmesine dair talepleri en geç 24 saat içerisinde duruşma yapmadan cevaplandırmak zorundadır. Hakim tarafından verilen erişimin engellenmesine dair karar erişim sağlayıcısına gönderilerek, engel sağlanır. 

Hakaret suçu özel hayatın gizliliğini ihlal sonucu doğuracak şekilde işlenecek olursa İlgili Kanunda düzenlen hükümler gereği kişiler doğrudan Bilgi Teknolojileri Kurumu’na başvurarak erişimin engellenmesini isteyebilirler. Başkan bu talebi Birliğe bildirir, erişim sağlayıcılar bu tedbir talebini en geç dört saat içinde yerine getirir. Erişimin engellenmesini talep eden kişiler, talepte bulunduğu saatten itibaren yirmi dört saat içinde sulh ceza hâkiminin kararına sunar. Hâkim, internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip edilmediğini değerlendirerek vereceği kararını en geç kırk sekiz saat içinde açıklar ve doğrudan Kuruma gönderir; aksi hâlde, erişimin engellenmesi tedbiri kendiliğinden kalkar. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Kurum tarafından erişimin engellenmesi yapılabilir. Bu durumda erişimin engellenmesi kararı yirmi dört saat içinde sulh hâkiminin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar.

Kişilik hakları ihlale uğrayan kişi, bu ihlal neticesinde telafisi imkansız veyahut çok güç zararların doğacağı durumlarda da ihtiyati tedbir yoluna başvurarak erişimin geçici engellenmesini talep edilebilir. Böyle bir durumda bu kararı takiben dava açılması gerekmektedir, aksi takdirde ihtiyati tedbir kendiliğinden kalkacaktır. 

Son olarak Youtube, Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya hesapları ifade edilen yollar dışında hak ve gizlilik ihlali gibi durumların önüne geçmek adına kimlik korunması, içerik kaldırma ölçütleri belirleyerek birtakım koruma tedbirleri getirmişlerdir. Bu yöntemlere bu sosyal medya hesaplarının ‘Yardım Merkezleri’nden ulaşılabilmektedir.

Eleştiri Hakkı ve Haber Verme Hakkı Kapsamında Sayılmayacak Haller Nelerdir?

Haber verme ve eleştiri hakkı Anayasa’nın 28/2.maddesinde düzenlenmiştir. Bu hakkın kişilik haklarına karşı işlenmesi durumunda da hakaret suçu meydana gelebilmektedir.

Bu suç tipinin eleştiri hakkının kapsamında hangi şartlarda değerlendirileceği hususunda Yargıtay Kararları ve AHİM içtihatları doğrultusunda, yargılamaya konu ifadelerin bir değer yargısı içerip içermediğinin, bu değer yargısını destekleyecek bir altyapının mevcut bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Eğer dayanaktan yoksun ve altyapısı bulunmayan bir ifade söz konusu ise bu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeyecektir. 

Haber verme hakkı ise gerek kamuyu aydınlatma açısından gerekse basın özgürlüğü açısından son derece gerekli ve önemlidir. Bu hak kullanılırken haberin kişilik haklarını ilgilendiren bir içerik barındırması durumunda bu haberin, hukuka uygun ve haber niteliğinde sayılabilmesi için Yargıtay Kararları doğrultunda;

o Haberin gerçek olması,

o Haberin güncel olması,

o Kamusal yarar sağlayacak nitelikte olması ve kamusal ilginin bulunması, 

o İnternet üzerindeki haberle işlenen suç arasında düşünsel bağın mevcudiyeti aranmaktadır. 

Bu koşullara uymayan ifadeler barındıran bir haber, sosyal medyada paylaşıldığı takdirde haber verme ve eleştiri sınırları kapsamında yer almayacak sosyal medyada hakaret suçunu meydana getirecektir.

Sonuç olarak; sosyal medya günümüzde yüz yüze iletişimin önüne geçmiş bir iletişim alanı haline gelerek, kişilerin özgürce kendilerini ifade edebildikleri bir mecradır. Ancak bu ortamda yazılan, yayınlanan, paylaşılan içerikler sosyal medya aracılığıyla suç oluşumunu doğurmuş bunlardan belki de en çok işleneni ise hakaret suçu olmuştur. Sosyal medya aracılığıyla işlenen hakaret suçu kişilik haklarını zedeleyerek manevi zarar doğuracak sonuçlara sebep olmaktadır. Hal böyle iken bu suçu işleyenlerin cezai yaptırımları hukuki düzlemde yerini almış ancak kimi zaman internet üzerinden kişilerin bilgilerine ulaşmakta güçlükler yaşanmaktadır. Bu kapsamda suçun mağduru kişilerin alacağı ekran görüntüleri önemli olmakla birlikte başkaca destekleyici deliller de önem arz etmektedir. Dijital verilerin doğrulanabilirliği ve internet hızı göz önüne alındığında konunun uluslararası alanda düzenlemeler yapmayı gerektirdiği ve bilişim suçları alanında uzman bilirkişilerce delil niteliğindeki belgelerin mutlaka incelenmesinin ceza hukuku anlamında doğru bir yöntem olacağı kanaatindeyiz.